KOOPERATİFLERDE YÖNETİM KURULU ÜYELERİ İLE YÖNETİCİLERİNİN HUKUKÎ SORUMLULUKLARI
Soner ALTAŞ/Dr., Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Başmüfettişi
1.Giriş
Kooperatifler, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK2)’nun 124’üncü maddesinde ticaret şirketleri arasında sayılmış olmalarına karşılık, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu3 (KK4) hükümlerine tabi olarak kurulur ve faaliyet gösterirler5.
Bununla birlikte, KK’nun 98’inci maddesinde “Bu kanunda aksine açıklama olmıyan hususlarda Türk Ticaret Kanunundaki Anonim şirketlere ait hükümler uygulanır.” hükmüne yer verilerek, TTK’nın anonim şirketlere dair hükümlerinin kooperatiflere de uygulanması kuralı benimsenmiştir. Bu yönüyle, KK ile TTK arasında çok yakın bir bağ bulunmaktadır.
Kooperatiflerin üst kuruluşları, KK’nun 70’inci maddesinde, kooperatif birlikleri, kooperatifler merkez birlikleri ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliği olarak sayılmıştır.
Yasanın 72, 76 ve 77’nci maddelerine göre; kooperatif birlikleri, kooperatifler merkez birlikleri ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliği “kooperatif şeklinde” kurulur6.
Kooperatiflerde yasal olarak bulunması gereken organlardan birisi yönetim kuruludur. Yönetim Kurulu, kanun ve anasözleşme hükümleri içinde kooperatifin faaliyetini yöneten ve onu temsil eden icra organıdır.
Yönetim Kurulu en az üç üyeden kurulur. Bunların ve yedeklerinin kooperatif ortağı olmaları şarttır.
Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen tüzel kişiler, temsilcilerinin isimlerini kooperatife bildirir. Yönetim Kurulu üyeleri en çok 4 yıl için seçilebilirler. Anasözleşmede aksine hüküm yoksa tekrar seçilmeleri caizdir.
Kooperatifin idaresi ve temsili yönetim kurulunun hem görevi hem de yetkisidir. Bu yönüyle, yönetim kurulu, kooperatif işlerinin yönetim için gereken titizliği gösterir ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda bütün gayretini sarf eder.
Kendilerine yüklenilen görevlerin ifasında ve yetkilerin kullanımında ihmal yahut kusurlu davranış ise yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu doğurur.
KK’nun 62’nci maddesinin üçüncü fıkrasında “Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar.” hükmüne yer verilerek, kooperatif yönetim kurulu üyelerinin hukukî sorumluluklarına işaret edilmiştir.
Bununla birlikte, KK’da hukukî sorumluluğa dair detaylı bir düzenlemeye gidilmemiştir.
Bu nedenle, kooperatif yönetim kurulu üyelerinin hukukî sorumlulukları hakkında TTK’nın anonim şirketlere ilişkin hükümleri uygulanır.
İşte bu çalışmada, Türk Ticaret Kanunu’nda anonim şirket için öngörülen, dolayısıyla kooperatifin yönetim kurulu üyeleri ile yöneticilerini de kapsamına alan genel hukukî sorumluluk halleri, ilgili yargı kararları ışığında, ele alınacaktır.
- Kooperatif Yönetim Kurulu Üyelerinin Ve Yöneticilerinin Özen Borcu
Sorumluluk hükümlerine geçmeden önce, yönetim kurulu üyeleri ile yöneticilerin özel borcuna ve işadamı kararı kuralına kısaca değinmek faydalı olacaktır. KK’nun 62’nci maddesinin birinci fıkrasında “Yönetim Kurulu, kooperatif işlerinin yönetim için gereken titizliği gösterir ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda bütün gayretini sarf eder.” hükmüne yer verilerek, yönetim kurulu üyelerinin özen borcuna uygun hareket etmeleri öngörülmüştür.
Diğer yandan, TTK’nın 369’uncu maddesinin birinci fıkrasında “yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar.” hükmüne yer verilerek, özen borcu sadece yönetim kurulu üyelerini değil, aynı zamanda yöneticileri de kapsayacak şekilde kaleme alınmış, böylece yönetim hakkının 367’nci maddeye göre devri halinde de özen borcunun nasıl yerine getirileceği düzenlenmiştir.
TTK’da yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin en önemli değişikliklerden biri de, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (ETK)’nun 320’nci maddesindeki “basiretli iş adamı” kavramının terk edilmesi, bunun yerine, “tedbirli yönetici” ölçütünün getirilmiş olmasıdır.
TTK’da yönetim kurulu üyelerinin göstermesi gereken özen, tedbirli yönetici ölçütü ile tanımlanmış aynı zamanda şirketin menfaatlerinin gözetilmesine de vurgu yapılmıştır7.
TTK’da ETK’nın 320’nci maddesinde öngörülmüş bulunan “basiret” ölçüsüne yer verilmemiş, hatta basiretli işadamı ölçüsünden uzak durulmuştur.
Çünkü, Yargıtay kararları basiretli işadamı ölçüsünü sert, hatta aşırı denilebilecek beklentilerle tanımlamıştır.
Aynı ölçüyü yönetim kurulu üyelerine uygulamak adaletsiz sonuçlar doğurabilirdi. Tedbirli yönetici ölçüsü, basiretli işadamı kavramından farklıdır.
ABD hukukundan gelen bir kavram olan “business judgement rule”, gerekçede kullanılan karşılıkla “işadamı kararı kuralı”dır.
İşadamı kararı kuralı, kooperatifin yönetiminin görev ve yetkilerinin çerçevesi içinde kalınması ve bir yükümlülüğün kusurla ihlali niyetini taşımaması koşuluyla makul sebeplere dayanılarak iyi niyetle alınan kararların sorumluluğa yol açmayacağı anlamına gelir.
Böyle kararları mahkeme, işletme ekonomisi ilkeleri ile yerindelik açısından inceleyip yargılayamaz; yerinde olmadıkları gerekçesi ile de sorumluluk kararı veremez8.
Genel kabul gören kural uyarınca, duruma uygun araştırmalar yapılıp, ilgililerden bilgiler alınıp yönetim kurulunda karar verilmişse, gelişmeler tamamen aksi yönde olup kooperatif zarar etmiş olsa bile özensizlikten söz edilemez9.
Gereken özeni göstermiş olduğunu ispatlayan yönetim kurulu üyesi sorumluluktan kurtulur.
Bilgisizlik ve yetersizlik yöneticileri kanun ve anasözleşmenin kendilerine yüklediği görevlerden muaf kılmaz ve dolayısıyla da sorumluluktan kurtarmaz.
Eğer yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadığını düşünüyorsa bu görevi kabul etmemesi gerekir. Bu aynı zamanda bir yükümlülüktür.
Kabul etmesi halinde özen yükümlülüğüne aykırı davranmış olur ve bundan dolayı doğacak zararlardan sorumlu olur10.
- Kooperatifin Yönetim Kurulu Üyelerinin Ve Yöneticilerinin Hukukî Sorumluluğu
3.1. Hukukî Sorumluluğu Doğuran Haller
Anonim şirketlere, dolayısıyla kooperatiflere de uygulanacak olan hukukî sorumluluk hükümlerine TTK’nın 549 ilâ 554’üncü maddelerinde yer verilmiştir.
TTK’nın m.553/f.1 hükmüne göre, kooperatifin kurucuları, yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri ve tasfiye memurları, kanundan ve anasözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlâl ettikleri takdirde, hem kooperatife hem ortaklara hem de kooperatifin alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olurlar.
Hükümde kurucuların sorumluluğu ile organ sorumluluğu düzenlenmiştir. Organ sorumluluğu ile ilgili olarak yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları hükümde ad belirtilerek sayılmışlardır.
Ancak, bu sorumluluğa tabi olanlar sadece adları zikredilenler değildir. Hükmün kapsamına başkaları, özellikle fiili organlar girerler.
Bunun gibi ticari mümessil ile genel ve özel ticari vekiller de organ kavramının kapsamındadır. Hüküm, bir organ olmasına rağmen, genel kurulu kapsamaz11.
TTK’nın 553’üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen “yönetici” terimi, kooperatif adına karar alıp onu icra eden veya imza yetkisi bulunan, bu suretle kooperatif adına kooperatifin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için kendilerine bırakılan görevler çerçevesinde gerekli olan işlemleri yapan –özellikle kooperatif üst kuruluşlarında bulunan- genel müdür, genel müdür yardımcıları, müdürler, CEO, genel koordinatör gibi sıfatları taşıyan kişileri ve benzeri yetkilileri ifade eder12.
TTK’nın 553’üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen “yükümlülük” ise, yönetim kurulunun bir görevi ve/veya yetkisi bağlamında, yönetim kurulunun kanunda ve anasözleşmede öngörülen hususlardaki yapma ve yapmama zorunluluklarını ifade eder13.
TTK m.553/f.1’deki sorumluluk hükmü, ETK’nın 309’uncu maddesinin aksine, hem doğrudan hem de dolayısıyla zarara uygulanır.
Sorumluluğun konusu, yukarıda anılan kişilerin kanundan ve anasözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal edip, kooperatifin zarar görmesine sebebiyet vermeleridir14.
Kanun, bu konudaki dava hakkını kooperatife, ortağa ve kooperatifin alacaklısına tanımıştır15.
3.2. Doğrudan ve Dolaylı Zarar Kavramları
TTK’nın m.553/f.1 hükmündeki “verdikleri zarardan” ibaresi, doğrudan zararı ifade etmektedir. Doğrudan zarar, yönetim kurulunun, yönetim kurulu üyesinin veya yöneticinin kanundan ve/veya anasözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü ihlal ederek, kooperatifin veya ortağın ya da bir alacaklının doğrudan malvarlığında bir değer eksilmesine yol açan yahut malvarlığında oluşması beklenen değer artışının meydana gelmemesi şeklindeki zarardır.
Doğrudan zararda hukuka aykırılık, doğrudan kooperatifin, ortağın veya alacaklının malvarlığına yönelmiş, zarar doğrudan o malvarlığında vücut bulmuştur.
Ortağın veya alacaklının doğrudan zararının, kooperatif ile ilgisi yoktur; ortağın ve alacaklının doğrudan zararı kooperatifin zararından tamamen bağımsızdır16 . Zarar gören bakımından “dolayısıyla zarar” ise istisnaidir, bu zarar kanunda açık bir hüküm varsa talep olunabilir.
Bununla birlikte, TTK m.553/f.1’deki “Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler.” cümlesi, kooperatifin zararının doğrudan zarar iken, bu zararın kooperatif ortakları bakımından dolayısıyla zarar niteliğini taşıdığını açıklığa kavuşturmaktadır17.
3.3. Hukukî Sorumlulukta Davacı
Yönetim kurulu üyelerinin yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle zarar gören kooperatifin ortakları veya alacaklılarının sorumlu kişilere karşı dava açma imkânı vardır.
Bu dava “sorumluluk davası”, “tazminat davası”, “tazmin davası” gibi isimlerle adlandırılır18.
TTK,da zararın yönetim kurulu üyeleri ya da yöneticilerden talep edilmesi, yani aktif dava ehliyetinin kooperatifte olması öngörülmüş, kooperatifin ihmâli veya sorumluların davayı açamamaları olasılığı düşünülerek, zararın tazmini davasını açmak hakkı kooperatifin ortaklarına da verilmiştir.
TTK, ETK’nın aksine, kooperatifin alacaklısına bu hakkı tanımamıştır. Alacaklı, sadece kooperatifin iflâsı halinde, tazminatın kooperatife ödenmesini talep hakkını haiz olur.
Böylece, ortak dava açabilme yetkisi yönünden kooperatif ile aynı düzeyde kabul edilerek alacaklıdan ayrılmıştır.
Zira, TTK kooperatifin borçlarını ödediği sürece alacaklının zarara uğramadığı varsayımını kabul etmiştir19 .
Bu bağlamda, TTK,nın 555’inci maddesinin birinci fıkrasında “Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir.” denilmiştir. Ancak, ortaklar tazminatın sadece kooperatife ödenmesini isteyebilirler, kendilerine ödenmesini isteyemezler.
Anılan hükümde doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı yapılmamıştır. Kooperatif doğrudan zararının varlığında tazminat davasını ikame edebilir. Ortak ise hem doğrudan hem de dolayısıyla zararının varlığında bunun tazminini isteyebilir.
Diğer yandan, ortağın açtığı davayı hukukî ve maddî sebepler haklı gösterdiği takdirde, mahkeme, dava giderleriyle avukatlık ücretinin, bu giderleri davalıya yükletilemediği hâllerde, davacı ortak ile kooperatif arasında, hakkaniyete göre paylaştırır.
Ortak, uğradığı zarar karşısında hareketsiz kalan kooperatifin yerine davayı açacağı için, dava giderlerini düşünüp davadan vazgeçmesini önleme düşüncesiyle bu hüküm öngörülmüştür20.
Yasa koyucu sorumluluk davasını kooperatifin yasal temsilcisine, diğer bir anlatımla yönetim organına bırakmıştır. Zarara uğrayan kooperatifin iflâsı hâlinde ise, tazminatın kooperatife ödenmesini isteme hakkı, öncelikle iflâs idaresine aittir.
Zira, kooperatifin iflâsı halinde de doğrudan zarara uğrayan kişi olarak tazminat davasının esas davacısının kooperatif olduğu gerçeği değişmez. Bu anlayışın doğal sonucu olarak, iflâs eden bir kooperatifte tazminat davasının davacısı iflâs idaresi olabilir21.
Buna karşılık, TTK, kooperatifin alacaklılarına da, zarara uğrayan kooperatifin iflâsı hâlinde, tazminatın kooperatife ödenmesini isteme hakkı tanımıştır. Ancak, Kanunda, bu hakkın önce iflâs idaresinde olduğu açıkça belirtilmiştir.
İflâs İdaresi’nin kooperatifin zararının tazmini için dava açmaması durumunda ise, her bir ortak veya alacaklı mezkûr davayı ikame edebilir.
Bu durumda, elde edilecek hasıla, İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre, önce dava açan alacaklıların alacaklarının ödenmesine tahsis olunur; bakiye, ortaklık payları oranında davacı ortaklara ödenir; artan ise iflâs masasına verilir.
Yani, TTK, davadan elde edilen hasılanın öncelikle davayı açanlara tahsis edilmesini öngörmektedir22. Buna karşılık, TTK, kooperatifin istemlerinin devrine ilişkin İcra ve İflâs Kanunu’nun 24523 ’inci maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Görüldüğü üzere, davacı sıfatının belirlenmesinde doğrudan ve dolayısıyla zarar ayrımı büyük önem taşır. Doğrudan zararlar; kooperatifin zarar görmesinden dolayı değil, ortaklar ve alacaklıların, kooperatiften bağımsız olarak gördükleri zararlardır 24.
TTK sistemine göre doğrudan zarar davasının davacıları; kooperatif, ortaklar ve alacaklılardır. Bu davada her bir davacı kendi doğrudan zararının tazminini ister; tazminat, doğrudan zarar görmüş olan davacıya ödenir.
Kooperatif adına davayı –kural olarak” yönetim kurulu açar25 . Ancak yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açmaya yetkili organ genel kuruldur.
Genel kurul kararı olmadan açılmış bir sorumluluk davası varsa mahkeme davacıya süre vererek bu eksikliği tamamlattırır.
Tekinalp’e göre, davalı, görev başındaki yönetim kurulu ise, davayı açmak üzere bir kayyımın tayin edilmesi icap eder 26 .
Dolayısıyla zarar ise; bir kişiye yöneltilen bir fiil dolayısıyla, o kişinin malvarlığında meydana gelen zararın başka kişi veya kişilerin malvarlığına yansıması sonucunda oluşan zararlardır. Bu nedenle açılacak dava sonunda hükmolunacak tazminat kooperatife verilir. Doğrudan zarara uğrayanın malvarlığındaki zarar ortadan kalktığında dolayısıyla zarara uğrayanın da ortadan kalkar. Dolayısıyla zarar gören sıfatıyla dava açan ortakların ve alacaklıların bu sıfatları, gerek zararın doğumu ve gerekse dava açıldığı sırada bulunmalıdır. Ortak veya alacaklı sıfatı dava süresince de devam etmelidir. Davanın devamı sırasında ortak veya alacaklı sıfatı kaybedilirse dava düşer 27.
3.4. Hukukî Sorumlulukta Davalı
Genel hukuki sorumluluk davasında, davalılar, kooperatifin kurucuları, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurlarıdır 28 .
3.5. Hukukî Sorumluluk Davasının Şartları
Yönetim kurulu üyelerinin ve yöneticilerin sorumluluğunda, diğer sorumluluk hallerindeki gibi zarar görenin zararının tazmin edilmesi amaçlanır. Tazminatın söz konusu olabilmesi için de zarar, hukuka aykırılık, kusur ve illiyet bağı şartları aranır. Bu şartlar aşağıda belirtilmiştir.
a)Zarar: Sorumluluk davasının ilk şartı, ortada bir zararın olmasıdır29. Zarar, kooperatifin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalmadır.
Haksız fiil sonucunda, kooperatifin malvarlığındaki aktifler azalabileceği gibi (malın zarar görmesi vs.), pasifler de artabilir. Buna fiilî zarar denir.
Fiili zarardan başka, malvarlığında artış meydana gelme imkânının kaybedilmesi de zarar teşkil eder. Bu da kâr (kazanç) yoksunluğu olarak adlandırılır 30.
- b) Hukuka Aykırılık: Yönetim kurulu üyelerinin hukukî sorumluluğuna gidilebilmesi için, ortada bir fiil bulunmalı ve bu fiil hukuka aykırı olmalıdır. Fiil, yönetim kurulu üyelerinin veya yöneticilerin, yapma (olumlu davranış) veya yapmama (olumsuz davranış) şeklinde gerçekleşen iradi davranışlarıdır.
Davranışın iradi olması, üyenin fiili iradesinin yönetimi ve denetimi altında yapmasını ifade eder. Buna göre üyenin fiili, yapma tarzında olabileceği gibi, yapmama (hareketsiz kalma, bir şeyi yapmama) şeklinde de olabilir.
Hareketsiz kalmanın sorumluluğa yol açan bir fiil oluşturabilmesi için, üyenin o davranışta bulunması gerekirken hareketsiz kalmış olması aranır (ihmal suretiyle icra) .
Doğal olarak, sorumluluk için bu fiilin hukuka aykırı olması da gerekir. Hukuka aykırılık, bir kimsenin hukuk düzeni ile bağdaşmayan, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarına aykırı her türlü zarar verici davranışıdır 31 .
Hukuka aykırılık, TTK’nın 553’üncü maddesinde “kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülükleri ihlal” olarak yer almaktadır.
- c) Kusur: Yönetim kurulu üyesinin fiilinde ayrıca kusurlu olması gerekir. TTK’nın 553’üncü maddesinde, ETK’nın 336’ncı maddesinden farklı olarak kast ve ihmal kavramları yerine “kusur” sözcüğü kullanılmıştır 33 .
Kusur kavramının tanımı kanunda yer almamaktadır. Ancak genel olarak şu şekilde açıklanabilir; bir davranış tarzının hukuk düzeni tarafından kınanmasıdır 34. Kusur, kast ve ihmal olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Ancak bu ayrımın hukukî sorumluluğun doğumu bakımından kural olarak büyük bir önemi yoktur. Zira, yönetim kurulu üyesi ya da yönetici, ister kasten, ister ihmalî olarak kooperatife zarar versin, bu zararı tazminle yükümlü olur.
Bununla beraber, üyenin kusurunun derecesi, tamamen önemsiz de değildir. Zira bazı hâllerde, sorumluluk için fiilin kasten işlenmesi öngörülmüş olabilir (TBK 35 , m.49/II). Ayrıca failin kusurunun derecesi, tazminat miktarının belirlenmesinde de dikkate alınır (TBK, m.51/I, m.52/II).
Kast, kusurun en ağır derecesidir; failin hukuka aykırı sonucu bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesini ifade eder. Kastta fail, hem davranışını hem de bunun sonuçlarını istemekte, kabul etmekte veya göze almaktadır. Kast, doğrudan ve dolaylı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Doğrudan kastta, fail meydana gelen sonucu istemekte, arzu etmektedir. Dolaylı kastta ise fail meydana gelen sonucu istememekle birlikte, onu göze almaktadır.
Failin hukuka aykırı sonucu istememekle beraber, bu sonucun gerçekleşmemesi için gerekli özeni göstermemesine ise ihmal denir. İhmalde, fail davranışını istemekte, fakat bunun sonuçlarını arzu etmediği hâlde gerekli tedbirleri almamaktadır.
Bu itibarla ihmal kısaca “özen eksikliği” olarak tanımlanabilir. İhmal ağırlık derecesine göre, ağır ve hafif olmak üzere ikiye ayrılır.
Ağır ihmal, aynı şartlar altında bulunan ortaya seviyedeki her insanın göstereceği özenin gösterilmemiş olmasıdır.
Hafif ihmal ise somut olayda ancak dikkatli ve tedbirli birisinin göstereceği özenin gösterilmemiş olmasıdır 36.
TTK’nın kabul ettiği sistemde karar alma ve yürütme yetkisini haiz organların sorumluluğu kusur sorumluluğudur 37.
Bu yönüyle, kooperatifin yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu kusura dayalıdır, başka bir deyişle kusuru olmadan bir üyenin sorumluluğuna gidilemez 38 . TTK’da eskisinden farklı olarak, kasten ve ihmal neticesinde ifadesi yerine kusur kavramı kullanılmıştır.
TTK m.553/f.2’de ise kusursuzluk hali yer almaktadır. Buradaki düzenlemeye göre kusursuzluk hali, kanundan veya anasözleşmeden doğan bir görev ya da yetkinin kanuna dayanarak bir başka organ veya kişiye devredilmesi haline özgüdür.
Bu şekilde bir düzenlemeyle sorumluluğun sınırları eskisine göre bir hayli daraltılmaktadır. Kırkan’a göre, TTK ile, yönetim kurulu üyeleri lehine hafifletilmiş bir kusur sorumluluğu benimsenmiştir 39 .
Yeri gelmişken, kusurla ilgili bir hususa değinelim: TTK’nın 553’üncü maddesinin birinci fıkrasının 13 Ocak 2011 tarihinde kabul edilen ilk halinde; kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının, kanundan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ihlal ederek verdikleri zarardan dolayı hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı sorumlu oldukları belirtilmekte ve “kusurlarının bulunmadığını ispatlayarak” sorumluluktan kurtulabileceklerini öngörmekte idi.
Yani, TTK’nın ilk halinde, kurucularının, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının kusurlu oldukları peşinen kabul edilmiş; zarar iddiasında bulunanın iddiasını ispatlaması yerine sayılanların kusurlu olmadıklarını ispat etmeleri gerektiği görüşü benimsenmiştir.
Tekinalp, Komisyon Başkanı olarak anılan duruma karşı çıktığını, ancak Yargıtay 11. HD’nin yerleşik kararının bu yolda olduğu gerekçesiyle Komisyonun ispat yükünü ters çevirdiğini belirtmektedir 40 .
Oysa, TTK, denetçi, işlem denetçisi ve özel denetçi için tam tersini öngörmüştü. Diğer bir deyişle, Kanunun ilk haline göre, şirketin ve şirketler topluluğunun yılsonu ve konsolide finansal tablolarını, raporlarını, hesaplarını denetleyen denetçi; işlem denetçisi ve özel denetçiler de kanuni görevlerinin yerine getirilmesinde kusurlu hareket ettikleri takdirde, hem şirkete hem de pay sahipleri ile şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarar dolayısıyla sorumlu olacaklardı. Ancak, burada kusuru iddia eden ispatlayacaktı. Kanunun yöneticiler ile denetçiler arasında ayrım yapması ve adeta denetçileri koruyup gözeten bir yaklaşım sergilemesi haklı olarak iş dünyasından yoğun tepki almıştır.
Bunun üzerine, anılan düzenlemelerde değişikliğe gidilmiş; denetçiler için öngörülen 554’üncü maddedeki “kusuru iddia eden ispatlar” cümlesi kaldırılmış; kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal etmeleri durumunda sorumlu olacakları hükme bağlanmış, “kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
Böylece; zarardan doğan sorumluluk bakımından, kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler, tasfiye memurları ile denetçiler ve özel denetçiler aynı şartlara tabi tutulmuştur 41.
Diğer bir ifadeyle, yapılan değişiklik ile ters hüküm maddeden çıkarılarak ispat yükünün davacıya ait olduğu belirtilmiştir 42 .
ç) İlliyet Bağı: İlliyet bağı da, sorumluluğun temel şartlarından biridir. Sorumluluk ister sözleşme dışı sorumluluk isterse kusursuz sorumluluk olsun her durumda illiyet bağının varlığı aranır.
İlliyet bağı en temel ifadesiyle, o olaydaki zarar ile kusur arasındaki nedensellik bağını ifade eder. Yani ortaya çıkan zarar sorumluluğu gerektiren kusurun neticesinde oluşmuş olmalıdır, o eylem olmadan zararın meydana gelemeyeceğinin kesin olarak anlaşılması gerekir 43 . Hukuka aykırı bir fiil işleyen yönetim kurulu üyesi veya yönetici, ancak bu fiilin meydana getirdiği zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Üyeden veya yöneticiden, fiilinin yol açmadığı zararları da tazmin etmesi beklenemez 44.
- Yetki Devri Halinde Hukukî Sorumluluk
KK’nun 58’inci maddesine göre, anasözleşme, Genel Kurula veya Yönetim Kuruluna, kooperatifin yönetimini ve temsilini kısmen veya tamamen kooperatif ortağı bulunmaları şart olmıyan bir veya birkaç müdüre veya Yönetim Kurulu üyesine tevdi etmek yetkisini verebilir.
TTK’da, kanundan veya anasözleşmeden doğan ve devredilebilir nitelikte olan bir görev ve yetkinin, kanuna dayanılarak devrinin, devredenin sorumluluğunu ortadan kaldıracağı kuralı genelleştirilmiştir45. Bu bağlamda, görevin ve/veya yetkinin devri ile sorumluluk da devredilir; devralan sorumluluğu da devralır, devreden sorumsuzlaşır. Devredilemez görev ve yetkilere ilişkin sorumluluk ise devam eder.
Devralanının fiil ve kararlarından, devreden sorumlu tutulamaz, meğer ki, devreden devralanın seçiminde makul derecede özen göstermemiş olsun. Bu halde de sorumluluk nitelik değiştirir; yükümlülüklerin ihlali sorumluluğu yerine seçimde özensizlik sorumluluğu geçer 46.
Bu amaçla, TTK’nın 553’üncü maddenin ikinci fıkrasında “Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hüküm, kısmen ETK’nın 336’ncı maddesinin son fıkra hükmüne47 benzemesine rağmen, yeni bir hükümdür. Zira, TTK hükmü belli bir maddeye göre devir sınırlamasını kaldırmış, onun yerine kanuna dayanarak, yani kanunun cevaz verdiği tüm devirleri kapsama almıştır.
Ancak hükümde söz konusu olan, kanuna dayalı görev ve yetki devri olduğu için yardımcı kişilere devirde hüküm uygulanmayacaktır.
TTK m.553/f.1 hükmü, devredene seçimde makûl özen yükümü yüklemiştir. Devrin esas sözleşme ve 367’nci maddedeki örgütlenme yönergesi ile yapılması gerekir 48 .Nitekim, Tekinalp de, bu konuda “devir bir murahhasa yapılmasa bile sorumluluk ortadan kalkar, yeter ki devir TTK m.367’ye göre yönetime yapılsın. Yönetim kurulunun devredilemez yetkilerinin 375. maddede gösterilmesi bu kuralın uygulama alanının sınırlarının net bir şekilde belirlenmesi anlamını taşımaktadır. Mesela, TTK’nın 367. maddesine göre yönetim kurulunun, 375. madde dışındaki yetkilerini bir iç yönetmelikle “idare”ye, genel müdürlüğe devretmesi gibi.” demektedir 49 .
- Kontrol Dışındaki Aykırılıklara İlişkin Hukukî Sorumluluk
TTK’da hiç kimsenin kontrolü dışında kalan kanuna aykırılık ve yolsuzluklardan dolayı sorumlu olmayacağı kuralı getirilmiştir.
TTK’da yer alan bu yenilik, uygun ve adil illiyet bağına yapılan özel bir vurgu niteliğinde olup, son yıllarda yerleşik hale gelen, adalete aykırı yöneticiyi muhakkak sorumlu kabul etme uygulamasının terk edilmesini amaçlamaktadır. Adalete aykırı olan uygulama, yönetim kurulunun tüm hukuki aykırılıklardan sorumlu olduğu dogmasının ürünü olup, insan haklarına ve nesnel adalete aykırıdır 50 .
Bu amaçla, TTK’nın 553’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.” hükmüne yer verilmiş, anılan fıkrasının gerekçesinde de “Üçüncü fıkra yönetim organının, organsal işlevi ister kanuna göre devredilmiş olsun, ister organın kendisinde kalsın üyelerin gözetim yükümlerini tanımakta, ancak bu yükümün kontrol dışında kalan olgu ve konularda bulunmadığını hükme bağlamaktadır.
Bu hüküm yönetim ile görevli kişilerin bu arada yönetim kurulu üyelerinin uygun nedensellik bağının veya kusurlarının yokluğu halinde, soyut bir gözetim (nezaret) görevi anlayışına dayanılarak sorumlu tutulmalarına engel olmak amacıyla öngörülmüştür. Çünkü, uygulamada yönetim kurulu üyelerinin insan takatinin üstünde bir gözetim anlayışıyla şirketteki her türlü kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıktan sorumlu tutuldukları gözlemlenmiştir.” denilmiştir.
- Sorumluluğun Kişiselliği
Yönetim kurulu üyeleri için kullanılan sorumluluk terimi, konu yönünden sınırsız bir malvarlığı sorumluluğunu ifade etmektedir. Yönetim kurulu üyeleri, sorumlu oldukları hallerde verdikleri zararı bütün malvarlıkları ile tazmin borcu altına girerler.
Bu yönüyle, sorumluluk sınırsız ve şahsidir. Yani yönetim kurulu organ olarak sorumlu değildir, yönetim kurulu içindeki üyelerin sorumluluğu söz konusudur. önetim kuruluna kurul olarak yüklenen görevlerin sorumluluğu dahi üyelere aittir. unun temel nedeni, yönetim kurulunun organ olarak tüzel kişiliğe sahip olmamasıdır.
Organ adına hak ve yükümlülüklerin bağımsız taşıyıcısı olan yönetim kurulu üyeleri, malvarlığına sahip gerçek kişiler olarak sorumluluğun da muhatabıdırlar.
Her bir üye ancak kendi kusurlu hareketinden sorumludur. Bu anlamda sorumluluğun müteselsil olması kişisellik ilkesini etkilemez51 .
- Özet Ve Sonuç
Kooperatifin yönetim kurulu, kooperatif işlerinin yönetim için gereken titizliği gösterir ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda bütün gayretini sarf eder.
Kooperatifin yönetim kurulu üyeleri ve yöneticileri, kanundan ve anasözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlâl ettikleri takdirde, hem kooperatife hem ortaklara hem de kooperatifin alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olurlar.
Sorumluluk hükmü, hem doğrudan hem de dolayısıyla zarara uygulanır. TTK’da zararın yönetim kurulu üyeleri ya da yöneticilerden talep edilmesi, yani aktif dava ehliyetinin kooperatifte olması öngörülmüş, kooperatifin ihmâli veya sorumluların davayı açamamaları olasılığı düşünülerek, zararın tazmini davasını açmak hakkı kooperatifin ortaklarına da verilmiştir. TTK, ETK’nın aksine, kooperatifin alacaklısına bu hakkı tanımamıştır.
Alacaklı, sadece kooperatifin iflâsı halinde, tazminatın kooperatife ödenmesini talep hakkını haiz olur.
Yönetim kurulu üyeleri ile yöneticilerin hukukî sorumluluklarına gidebilmek için; zarar, hukuka aykırılık, kusur ve illiyet bağı şartları aranır. Kusurlu olmadığı ispat eden üye veya yönetici sorumluluktan kurtulur.
Ayrıca, Kanundan veya anaözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden yönetim kurulu üyeleri, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
Yine, yönetim kurulu üyesi kontrolü dışında kalan kanuna aykırılık ve yolsuzluklardan dolayı sorumlu tutulmaz.
Bununla birlikte, hukuki sorumluluklarının doğması durumunda, yönetim kurulu üyeleri, verdikleri zararı bütün malvarlıkları ile tazmin borcu altına girerler. Bu çerçevede, kooperatiflerin ve üst kuruluşlarının yönetim kurulu üyelerinin hukukî sorumluluklarına sebebiyet verebilecek fiillerden uzak durmaları menfaatlerine olacaktır.
Kaynakça :
Altaş, Soner (2018). Son Değişiklikler Işığında Kooperatiflerin Uyacakları Defter Tutma Yükümü ve Muhasebe Usülleri. Karınca Dergisi, S.978, s.8-17.
Altaş, Soner (2018). Kooperatifler ve Üst Kuruluşları Tarafından Zayi Belgesi Alınması. Karınca Dergisi, S.984, s.16-22.
Altaş, Soner (2014). Anonim Şirketlerde Farklılaştırılmış Teselsül İlkesi. Terazi Hukuk Dergisi, S.100, s.291-298.
Kırkan, Merve (2013). Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul:Kadir Has Üniversitesi.
Öğüz, Tufan, Ergüne, Mehmet Serkan, Erişgin, Nuri (2013). Borçlar Hukuku, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Tekinalp, Ünal (2013). Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku (3. bs.). İstanbul:Vedat Yayıncılık.
Komisyon Raporu: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu, Esas No:1/324, TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:23, Yasama Yılı:2, S.Sayısı:96, Nr.112.
1)Bu çalışmada belirtilen görüşler yazarına ait olup, çalıştığı Kurumunu bağlamaz.
2) Çalışmamızda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu için “TTK” kısaltması kullanılmıştır.
3) 10/5/1969 tarihli ve 13195 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
4) Çalışmamızda, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu için “KK” kısaltması kullanılmıştır.
5) Altaş, Soner, Son Değişiklikler Işığında Kooperatiflerin Uyacakları Defter Tutma Yükümü ve Muhasebe Usülleri, Karınca Dergisi, S.978, 2018, s.9
6) Altaş, Soner, Kooperatifler ve Üst Kuruluşları Tarafından Zayi Belgesi Alınması, Karınca Dergisi, S.984, 2018, s.17
7) Kırkan, Merve, Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, Yüksek Lisans Tezi, Kadir Has Üniversitesi, İstanbul, 2013, s.55.
8) Tekinalp, Ünal, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku (3. bs.), Vedat Yayıncılık, İstanbul, 2013, s.385.
9) Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu.
10) Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu.
11) Tekinalp, 2013, s.376-377.
12) Tekinalp, 2013, s.377.
13) Tekinalp, 2013, s.378.
14) Tekinalp, 2013, s.376.
15) Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu.
16) Tekinalp, 2013, s.389-390.
17) Tekinalp, 2013, s.389.
18) Kırkan, 2013, s.104.
19)Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu.
20) Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu.
21) Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu.
22) Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu.
23) 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 245. maddesine göre, alacaklıların masa tarafından neticelendirilmesine lüzum görmedikleri bir iddianın takibi hakkı isteyen alacaklıya devrolunur. Hasıl olan neticeden masraflar çıkarıldıktan sonra devralanın alacağı verilir ve artanı masaya yatırılır.
24) Kırkan, 2013, s.105.
25) Tekinalp, 2013, s.392.
26) Tekinalp, 2013, s.392.
27) Kırkan, 2013, s.106.
28) Tekinalp, 2013, s.393.
29) Kırkan, 2013, s.107.
30) Öğüz, Tufan, Ergüne, Mehmet Serkan, Erişgin, Nuri, Borçlar Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2013, s.58.
31) Öğüz ve diğerleri, 2013, s.60.
32) Kırkan, 2013, s.110.
33) Kırkan, 2013, s.113.
34) Kırkan, 2013, s.111.
35) Çalışmamızda, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu için “TBK” kısaltması kullanılmıştır.
36) Öğüz ve diğerleri, 2013, s.64-65.
37) Tekinalp, 2013, s.386.
38) Kırkan, 2013, s.63.
39) Kırkan, 2013, s.64.
40) Tekinalp, 2013, s.386.
41) Altaş, Soner, Anonim Şirketlerde Farklılaştırılmış Teselsül İlkesi, Terazi Hukuk Dergisi, S.100, 2014, s.292.
42) Tekinalp, 2013, s.386.
43) Kırkan, 2013, s.111.
44) Öğüz ve diğerleri, 2013, s.65.
45) Tekinalp, 2013, s.365.
46) Tekinalp, 2013, s.381.
47) ETK’nın 336’ncı maddesinin son fıkrasına göre, Gerek kanunun gerek esas sözleşmenin kendilerine yüklediği diğer görevlerden (336. maddenin birinci fıkrasının ilk dört bendi dışında kalan görevler) birisi 319. madde gereğince yönetim kurulu üyelerinden birine bırakılmışsa, sorumluluğun ancak ilgili üyeye yükletilmesi gerekmekte, o işlemden dolayı yönetim kurulu üyelerinin müteselsil sorumluluğuna gidilmemekteydi.
48) Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu.
49) Tekinalp, 2013, s.365.
50) Tekinalp, 2013, s.364.
51) Kırkan, 2013, s.65.
Kaynak: Karınca haziran/2020-1002 sayı