TARIMSAL KURUMSAL YAPILAR ÜZERİNE KONJONKTÜR ETKİSİ VE KOOPERATİFÇİLİK
Hayati BAŞARAN/ Dr., hayatibasaran@gmail.com
İklim koşullarıyla doğrudan ilişkili olması ve etkin işleyen bir piyasanın olmaması tarım sektörünü yönetmenin zorluğunu ortaya koymaktadır. Üretimin seviyesi ve kalitesi ne olursa olsun tarım sektörünün sorunlarının başında halen etkin işleyen bir piyasa sistemi olmaması ve üreticilerin pazara erişim güçlüğü gelmektedir.
Ülke yönetimlerinin politik tercihi ne olursa olsun gelişmekte olan ülkelerde; kalkınmayı sağlamak, ekonomiye yön vermek, özel sektöre öncülük etmek, özel sektörün başaramayacağı veya giremediği işleri yapmak, tekelci piyasayı devlet eliyle işletmek/yönetmek için kamunun yönetiminde işletmeler bulunur. Bu işletmeler, tarım sektöründe faaliyet gösteriyor ise tarımsal piyasanın önemli aktörleri de olurlar.
Türkiye’nin iktisadi politikalarının başlangıç rehberini 1923 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi kararlarının oluşturduğu kabul edilmektedir. Kongrede; özel teşebbüsün itici güç olması, Devlet’in özel girişimciliği desteklemesi ve teşvik etmesi ağırlıklı görüş olarak benimsenmiştir. İzmir İktisat Kongresinden kısa süre sonra tüm dünyayı etkisine alan 1929 ekonomik krizinin olumsuz etkileri Türkiye’de de kendini göstermiş zaten yeterli sermaye birikimine sahip olmayan özel sektör girişimciliği de olumsuz etkilenmiştir. Bu olumsuzluklar, Türkiye’de kalkınma hamlesinin Devlet eliyle başlatılması gerekliliğini oluşturmuş, politik olarak Devletçilik fikri ağırlık kazanmıştır. Bu yaklaşımla; Devlet kuracağı iktisadi teşebbüsler aracılığı ile ekonomide daha fazla rol alacaktır.
Bu dönemde; tarım sektöründe mal ve hizmet üretimini sağlayabilmek için ya özel kanunlar ile birtakım kurumlar kurulmuş ya da KİT kanunu çerçevesinde doğrudan işletmecilik yapan kuruluşlar faaliyete geçirilmiştir. Ayrıca kooperatifçiliğin yaygınlaşması ve işletmecilik yapabilmelerini sağlayabilmek için Tarım Kredi Kooperatifleri ile Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin kuruluşunu sağlayan kanunlar yürürlüğe girmiştir.
Türkiye’de tarım ürünleri piyasalarının oluşum sürecinde, her ürün ve her fonksiyon için farklı değişkenler devreye girmiş ve farklı araçlar kullanılmıştır. Birinci Dünya Savaşının yıkıcı etkisi ve onu takip eden 1929 ekonomi krizinin tarım sektörü aşısından en etkili olumsuz sonucu tarımsal ürünlerin (özellikle buğday) fiyatının düşmesidir. Bu dönemde ayrıca sermaye yetersizliği nedeniyle doğrudan devlet tarafından kurulup ve işletmeciliğini Devletin yapacağı kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu çerçevede;
- a) Tütün üretimi ve tütün mamulleri ticaretinde Reji İdaresinin imtiyazına son vermek üzere Tütün İnhisarı Kanunu çıkarılmış ve bu görevler 1932 yılında kurulan İnhisarlar Umum Müdürlüğü’ne sonraki adı TEKEL’e geçmiştir. Kurum özelleştirilmiştir.
- b) Buğday fiyatının hızla düşmesi üzerine 1932 yılında Ziraat Bankasını buğday alımıyla görevlendirmiştir (2056 sayılı Kanun). Ayrıca depolama ihtiyacını karşılamak üzere silo ve ambar inşası görevi de Ziraat Bankasına verilmiştir. Ülkede buğday üretiminin artması ve İkinci Dünya Savaşı belirtilerinin gittikçe fazlalaşması üzerine buğday alımı ile ilgili olarak görev, 1938 yılında, 3491 sayılı Kanunla kurulan Toprak Mahsulleri Ofisine bırakılmıştır. Kurum fonksiyonel olarak görevini sürdürmektedir.
- c) Özel sermaye girişimciliğinin yetersizliği nedeniyle tarımda makine ve alet kullanımını yaygınlaştırmak için devlet eliyle yönetilecek bir kuruma ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak üzere hukuki dayanağını 3780 sayılı Mili Korunma Kanunu oluşturan Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK) 1943 yılında kurulmuştur. Kurum özelleştirilmiş ve faaliyetini sonlandırmıştır.
- d) Hukuki dayanağını Mili Korunma Kanunu oluşturan Et ve Balık Kurumu (EBK); 1952’de Ticaret Bakanlığı’na bağlı olarak kurulmuş ve 1953’te faaliyetine başlamıştır. Sonraki yıllarda yönetimi Tarım Bakanlığına devredilmiştir. Kurumun en çok bilinen işlevi, hayvan kesimi, et üretimi ve pazarlama faaliyetleridir. Kurum; üretici ve tüketici arasındaki pazarlama fonksiyonuyla aldığı devlet desteği ile her iki kesime de destek olmuş, ayrıca pazar fiyatlarını dengeleme işlevini görmüştür. Kesim dönemlerinde müdahale alımı yaparak fiyat dalgalanmalarını önleyici rol üstlenmiştir. Kurumun yapısı değişmiş ve faaliyetini yeni yapısıyla sürdürmektedir.
- e) Süt üretiminin mevsimlerle bölgelere göre büyük farklılık göstermesi ve pazarlama güçlüğü süt işleme sanayi ile birlikte çözüm üretilmesini zorunlu kılmıştır. Süt üretim ve pazarlamasının sanayi ile birlikte piyasa anlayışı içinde yönetilmesini temin için 1963 yılında Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu kurulmuştur. Kuruma bağlı süt fabrikaları ve süt toplama merkezleri özelleştirilmiştir.
Dünyada ve ülkemizde kooperatifçiliğin en yaygın uygulama bulduğu alanların başında tarım sektörü gelmektedir. Kooperatifler, ekonomiye sağladıkları katkılar açısından önemli aktörler olarak kabul edilirler. Kooperatiflerin ülke ekonomilerine katkısı farklı ekonomik sistemlerde değişmekle birlikte önemini korumaktadır. Türkiye’de tarımsal amaçlı kooperatifler; tarım satış kooperatifleri, tarım kredi kooperatifleri, pancar ekicileri kooperatifleri, tarımsal kalkınma kooperatifleri, sulama kooperatifleri, su ürünleri kooperatifleri adı altında faaliyet göstermektedirler. Türkiye’de; kooperatif sayısının yaklaşık %20’si, kooperatif ortak sayısının yaklaşık % 60’ı tarım sektörü kooperatiflerinde bulunmaktadır.
Kuruluş yıllarında ekonomik faaliyetleri tarımsal yapıya dayanan Türkiye’de tarımsal alanda kredi sağlayacak ve çiftçiye tarımsal hizmetlerde öncülük edecek kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaçla ilk olarak 1929 yılında 1470 sayılı “Zirai Kredi Kooperatifler Kanunu” çıkarılmış, kısa bir süre sonra 1935 yılında 2836 sayılı “Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu” çıkarılmıştır. Faaliyetine 1929 yılında başlayan tarım kredi kooperatifleri, 1972 yılından sonra 1581 sayılı “Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu” çerçevesinde bölge birlikleri ile merkez birliğini oluşturarak örgütlenmesini tamamlamış ve çok amaçlı tarım kooperatiflere dönüşmüşlerdir. Tarım kredi kooperatifleri 81 il ve 983 ilçede hizmet birimleri bulundurarak ülke geneline yayılmıştır.
Tarım Satış Kooperatifleri ilk kurulan kooperatiflerdir. Tarım satış kooperatiflerinin geçmişi Osmanlı dönemine kadar uzanır. İlk tarım satış kooperatifi, 1911 yılında büyük tüccarların küçük üreticiler üzerindeki baskısını kırmak amacıyla Aydın’da kurulan “Aydın İncir Himaye-i Züra A.Ş dir. Günümüzde yaklaşık 50 ilde ve 25 ayrı tarımsal ürün üzerine çalışan tarım satış kooperatifleri faaliyetleri bulunmaktadır. Kuruluş amaçlarına uygun olarak en önemli faaliyetleri ortaklarının ürününü satın alıp, ürünü muhafaza etmek ve işlemektir. Bu fonksiyonları yerine getirmek için yatırımlar yapmışlardır. Yatırım yaparak ekonomik olarak büyüyen tarım satış birlikleri, önemli ekonomik birimler haline gelmişlerdir. Nitekim kurumsallaşan birlikler tarım politikalarının önemli aktörleri olarak kabul edilmiş ve 1960’lı yıllardan sonra hükümetler tarafından devlet destekli alım yapan kurumlar haline getirilmiştir.
Gelişmiş ülkeler ekonomik gelişim süreçlerinde tarım sektöründe reformlar yaparak, tarımsal üretim ve verimliliği artırarak, tarım ve sanayi sektörlerini uyumlu hale getirerek sanayileşmeyi hızlandırmışlar ve rekabete hazırlamışlardır. Bu kapsamda tarımsal faaliyetleri yürüten özel sektörün girişimine de fırsat vermişlerdir. Ülkemizde de tarımsal faaliyetlerin etkin ve verimli yürütülmesinde özel sektörün rekabetçi gücüne ve sermayesine ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak Ülkemizde tarımsal alanda mal ve hizmet üretimi yapan kamu sermayeli kurumların fonksiyonları ve varlıklarının önemi yerine bu kurumların özelleştirilmiş olmaları üzerinden yapılan değerlendirmeler çözüm üretmekten uzak kalmaktadır. Özelleştirme salt “devletin malını satış” kapsamında tartışıldığında, taraflar ya kabul edici ya da reddedici pozisyonla yaklaşmaktadırlar. Oysa tartışmanın kapsamını insanların/toplumların ihtiyaçlarının karşılanmasında “devletin o rolünün” ne olacağı oluşturur ise değerlendirmeler daha makul, tartışmalar tarafgirlik yaklaşımından uzak olabilecektir. Tarımsal kurumların varlığı da sermaye sahipliğinden bağımsız olarak fonksiyonları bakımından önem taşımaktadır.
Sonuç olarak tarımsal yapıların ilk ortaya çıkması ve kuruluş hikâyelerinde konjonktür etkisi olduğu görülmektedir. Sermaye birikimi yetersiz, makine ve teknik donanımı zayıf, nüfusun çoğunluğunun kırsalda yaşadığı bir dönemde kurulan Türkiye Cumhuriyetinde ilk yıllarda tarımsal kurum/kuruluşların kamu sermayeli kurulmaları konjonktür etkisidir. Ayrıca, Türk çiftçisinin tarım alet ve makine ihtiyacının temini, çiğ süt ve süt ürünlerinin pazarlanması, kasaplık hayvanların uygun koşullarda kesilmesi gibi tarımsal faaliyetlerin daha etkin yürütülmesini temin için kumların II. Dünya Savaşı yıllarında çıkarılan 3780 Sayılı Milli Korunma Kanunu çerçevesinde kurulması da konjonktür etkisidir.
Tarım sektörünün karakteristik özelliklerinden biri sermaye birikiminin yetersiz ve finansmana erişimin zor olmasıdır. Kırsal alanda finansmana erişimde en etkin işleyen yöntem kooperatiflerin kefalet sistemidir. Nitekim Türk kooperatifçiliğinin zihinsel altyapısını da küçük üreticilerin f inansman ihtiyacını karşılamak oluşturmuş bu amaçla kurulan kooperatifler tarım sektöründe önemli fonksiyonlar üstlenmişlerdir. Türk tarihinde kooperatiflerin ilk ortaya çıkışı ve gelişim göstermesinde de konjonktürün etkili olduğu görülmektedir. Covit-19 Salgınını yaşadığımız bu günlerde, birçok çevrede küreselleşmenin daha yüksek sesle sorgulandığına hatta yenidünya düzeni için alternatif önerilere tanıklık etmekteyiz. Bu dönemde ortaya çıkacak seçeneklerin en genel özelliği çıkış noktalarının yerel olması, yerel kaynaklar ve yerel ilişkilerin kullanılması olacaktır.
Covit-19 Salgını sonrası oluşacak yeni dönemde milleti aç, toprağı sahipsiz bırakmamak için etkin işleyen kurumsal yapılara her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır. Bu dönemde ortak hareket etme ve dayanışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulacaktır. İşbirliği ve dayanışmanın buluşma yerleri kooperatifler olduğundan, kooperatifçiliğin evrensel ilklerini ihlal etmeden kooperatifleri geliştirmek gerekmektedir.
Kaynak: Karınca aralık/2021-1020 sayı